Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) Başkanı ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Türkiye Belediyeler Birliği Encümen Toplantısı’na katıldı. TBB Konağı’nda düzenen toplantıda TBB Encümen üyeleri Diyarbakır, Eskişehir, Mardin, Mersin, Şanlıurfa, Adıyaman, Artvin, Edirne, Nevşehir, Zonguldak, Ankara Keçiören, Konya Selçuk belediye başkanları da hazır bulundu.
Encümen Toplantısı’nda Deprem Bölgesi Araştırma Komisyonu Kurulması, Tasarruf Tedbirlerinden Kaynaklı Sorunlar, TBB Yardımları, Avrupa Hareketlilik Haftası Programı, Belediye Sorunları ve Çözümüne İlişkin Eylem Planı, Kayyım Uygulamasının Hukuki Çerçevesi gündem maddeleri görüşüldü.
Toplantı sonrası basın açıklaması yapan İmamoğlu, şu ifadeleri kullandı:
“Bu anlamda özellikle ekonomik olarak yürütülen bu politikalar çerçevesinde ülkemizin tamamında sosyal yardıma muhtaç ailelerin sayılarının arttığını da istatistiki olarak tespit etmiş durumdayız. Bu da yine belediyelerimizin bütçelerinin bu yöne evrilmesini ve bu yönde de vatandaşlarımızın ihtiyaçlarına mutlak katkı sunma konusunda gayret gösterdiklerini ve arkadaşlarımızla hemfikir olduk ve paylaştık. Doğal olarak sosyal yardım payları bütçede artıyor. Tabii kentlerimizin ihtiyaç duyduğu birçok farklı yeni yatırımlar söz konusu. Bu yönde de çalışmalarımız etkili bir şekilde sürüyor.
Özellikle bugün birkaç konu hakkında sizlere özel bilgi paylaşmak istiyorum. Bunlardan bir tanesi deprem bölgesinde araştırma yapacak olan komisyonumuz çalışmalarına başladı. Sürüyor. Buna yön vermek adına metodolojiyi paylaştık. Deprem bölgesinde yapılan hizmetler hem merkezi idare hem yerel idare boyutunda sürecin nasıl yönetildiği ve yürütüldüğü konusundaki tespitler, TBB üzerine düşen sorumluluklar, vazifeler ve elbette kamuoyuna dönük birtakım sonuçları içerecek bir biçimde bir aylık süre içerisinde tamamlanmasını öngörüyoruz ve bu tamamlandığı an itibarıyla da yerinde yaptığımız bu tespitler çerçevesinde hem TBB’nin eylem planı ortaya çıkmış olacak. Katkılarımızla o bölgede olmayı hedefliyoruz. Aynı zamanda o sonuçları açıklayacağımız encümen toplantımızı da deprem bölgesindeki bir şehrimizde yapmayı arkadaşlarımızla karar verdik.
“Kayyım uygulamasının tümden bu ülkenin gündeminden kalkması şarttır”
Bir başka konu yine gündeme aldığımız ne yazık ki ülkemizde artık bir alışkanlık gibi ya da bir rutin uygulama gibi gündemde olan ve yapılan, hatta gündemde tutulmaya gayret edilen kayyım uygulamasıdır. Kayyım uygulamasının tümden bu ülkenin gündeminden kalkması şarttır. Kayyım uygulamasıyla ilgili gördüğümüz hukuki sakıncaları elbette sizlerle paylaşmak istiyorum. Öncelikle Anayasa’da İçişleri Bakanı’na görevle ilgili suçlar için uzaklaştırma yetkisi verilmişken terör örgütü maddesinde görev bağlantısı asla kurulmadığı hukuki bir zafiyettir. Terör suçunun görevle bağlantılı işlenmesi halinde ise dayanak madde karışıklığı bulunmaktadır. Hizmetlerin terör sebebiyle aksadığının tespitinin Valiliğin yapması yargı teminatını bertaraf etmektedir. Meclis’in seçim yapması kuralından uzaklaşılmış olması gerçekten halkımızı o şehirlerde yaşayan vatandaşlarımızı derinden yaralamaktadır. Aynı zamanda personelinin görevden uzaklaştırılması iadesi kararı seçilmiş başkandan alınmıştır ve vesayet makamları hiyerarşik amir konumuna girmiştir. Bu kapsamda vatandaşın iradesinin tümden yok sayılması zeminini oluşturduğu gibi aynı zamanda kurumu da neredeyse ortadan yok eden bir aşamalı süreci devreye sokmaktadır. Yine görevlendirme süresi belirsiz belediyenin karar yürütme temsilci gibi farklı organlara sahip olmasından beklenen yarar da sağlanamamaktadır.
“Yerel demokrasiyi hırpalıyor”
Suçun şahsiliği prensibinden en üst seviyede uzaklaşılmıştır. Düzenleme olağanüstü koşullar altında çıkarılmış denilse de artık olağan hale gelmiştir. Neredeyse bu böyle yerleşik bir uygulamaya dönüşmüştür ki bu yerleşik uygulamamıza asla uygun değildir ve bunun gibi birçok aslında uygulamanın hem şahısları hem kurumları ve hem de o beldedeki vatandaşları derinden yaraladığını, üzdüğü yerel demokrasiyi hırpaladığını ve açıkçası üzüntümüz bazı noktalarda tamiri mümkün olmayan tahribatlar yarattığını belirtmek isterim. Bunun ülkemize, ülkemiz yerel demokrasisine, milletimizin demokrasiye olan inancına yaralar açmaktadır ve 86 milyon yurtsever vatandaşımızın bu memleketin eşit hissedarı olan yurttaşlarımızın yaşadığı bu cennet vatanda hiçbir beldemizin bu tür uygulamaları hak etmediğini düşünmekteyiz. Yine Meclisin feshi ve belediye başkanlığının sona ermesine, görevlerle ilgili suç işlenmesi halinde görevden almayı ve takip edilecek bu süreç kurallar Anayasamızda ve temel mevzuat 5393 sayılı Belediye Kanunu’nda yer aldığından ayrıca kayyum düzenlemesine ihtiyaç bulunmadığını arkadaşlarımız öneriyor. Bütün bunlar hem yasanın nasıl uygulandığı mevzuatına dair hem de aynı şekilde bu kanunların birbiriyle olan çelişkisini tespit etme noktasında Türkiye Belediyeler Birliği bünyesindeki hukuk birimimizin ve uzman arkadaşlarımızın çalışmaları ışığında sizinle paylaşıyorum. Suçla mücadelenin ceza sorumluluğunun bireyselliği üzerinden sürdürülmesi gerektiği tüm kamu hat, koruma, hatta personele kamu görevlilerine kayyım atanmasının devlet geleneğimize hizmetlerini devamlı ilkesine büyük aykırılıklar içerdiği, olağanüstü koşullarda getirilmiş kayın düzenlemesinin az önce dediğim gibi olağan dönem kapsamında genişletilmemesi gerektiği, yerel yönetim geleneğimize ve demokratik teamüllere uygun halkın iradesini yok sayan nitelikli bir kararla alınan kayyım atama uygulamasına son verilmesi değerlendirmesinde bulunuyor ve bunu da kamuoyuyla ve ilgililerle de paylaşmış olmak istiyorum.
Sokak hayvanlarına ötanazi uygulaması
Değerli hemşehrilerim yine bir diğer konu ve yeterince hazırlık yapılmadığı ve bu konuda özellikle bizi derinden üzdüğünü ifade ettiğim, böylesi önemli bir konuda yeni bir kanun çıkardık diyerek neredeyse tamamında belediyeleri sorumlu kılan bir anlayışla meseleyi Meclis’e taşıyan çalışmayı doğru bulmuyoruz. Bahsettiğim konu elbette Hayvanları Koruma Kanunu. TBMM’ye sunulan Hayvanları Koruma Kanunu’nda yapacağım tespitlerin önemli olduğunu ifade etmek isterim. Teklifin gerek yöntem gerek uygulama gerek bilimsellik açısından ciddi sorunlar içerdiğini düşünüyoruz. İlgili kanun teklifi çözüm odaklı olmak yerine toplumsal sorunun daha da büyümesine neden olacak niteliktedir.
“Elzem denetimler yapılmıyor”
TBB olarak sokak hayvanları konusundaki sorunları şöyle sıralayabiliriz: Kent yaşamı içindeki sahipsiz sokak hayvanları elbette ki tedirginlik yaratmakta ne yazık ki çeşitli saldırı vakaları olmakta, yaralanmaları hatta ölümlere sebep olmaktadır. Sahipsiz hayvanlar tabii ki maruz kaldıkları birtakım sıkıntı valilerin olduğunu da test etmek gerekir. Açlık, susuzluk, hastalık, kötü muamele gibi hayatlarını tehdit eden risklerle de bu canlılar karşı karşıyadır. İlgili bakanlıklar tarafından mevcut yasaya göre yapılması elzem denetimlerin de yapılmadığını belirtmemiz gerekir. Mali imkansızlıklar başta olmak üzere çeşitli nedenlerle yeterli hayvan bakım evi hizmeti veremeyen yerel yönetimlerle iş birliği yoluna acilen gidilmeli ve bu konuda çok eksik bir zaman dilimi işletilmiştir. Bu iş birliği yapılmamaktadır.
Yerel yönetime zorunluluk
Hayvan üretim tesislerini yasal ve yasal olmayan sayıları binlerle ifade eden, edilen hayvan satış noktaları ilgili denetimler yapılmamak ve sınırlandırma getirilmemektedir ve çok önemli husus yasa TBMM’ye sunulmadan önce yasa taslağında tüm sorumluluğun yüklendiği yerel yönetimlerle ve konunun uzmanlarıyla istişare edilmemiş olması ve konunun kamuoyuna açık bir şekilde tartıştırılmamış olması ne yazık ki bildiğimiz bir yöntemle sanki birileri tarafından basına sızdırılıp kamuoyu kendi kendine tartışsın yönteminin tercih edilmiş olması, uygar olmayan, demokratik olmayan bir zeminde bu taslağın TBMM’ye gelme döneminin sürecini bize yaşatmıştır. Bakanlık verilerine göre Türkiye’de 2 milyon sahipsiz köpek bulunmakta. Yine bakanlık verilerine göre Türkiye genelinde hayvan bakım evlerinin toplam kapasitesinin 105 bin adet olduğu ortaya çıkmakta. Bu bağlamda sokak kedilerinin, köpeklerinin toplanıp bakım evlerine muhafaza edilip sahiplendirilmesi için yeterli altyapı bulunmamaktadır. Bu yılın sonuna kadar tamamlanması öngörülen bakımevleri için süre de 2028 yılına uzatılmıştır. 2028 yılına kadar bu altyapının sağlanamadığı her hayvanların yaşamına son verileceği ortadadır bu mevzuata göre. Kanun teklifinde ikincil aşama gibi gösterilmesine karşın hayvanların yerel yönetim tarafından hayatlarına son verilmesi böylece zorunlu hale getirilmektedir.
Köpek üretimi ve satışıyla ilgili denetim ve kısıtlamalar arttırılmadıkça köpeklerin ve kedilerin öldürülerek sokaklardan nüfusunu azaltmayacağını biliyoruz. Çünkü boşalan alanlara yeni sokak hayvanlarının hızlıca yerleşeceği bilimsel çalışmalarda bir gerçektir. Bu yönüyle biz TBB olarak canlıların yaşamına son vermeden kısırlaştır-aşıla-yaşat politikasının en üst seviyede bir seferberlikle yönetilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Özellikle belediyelerimiz arasında koordinasyon gerek ilçeler gerekse ilde sınır illerde çözüm çok büyük önem taşımaktadır. Kısırlaştırma işlemlerinin süpürme şeklinde yapılması sayesinde bölgesel olarak kısırlaştırılmamış hayvan kalmaması hedef olmalıdır.
Türkiye Belediyeler Birliği’nin ya da diğer belediyelerden hiçbir şekilde görüş alışverişinin yapılmadığı bir ortamda yapılan bu çalışmanın doğru olmadığını ve mutlaka bu çalışmalarla birlikte sonucun Meclis’e taşınması gerektiğini tekrar sizlerle ve kamuoyuyla paylaşmak isteriz. Özellikle vatandaşlarımızın iyi bir eğitime tabi tutulması, sokak hayvanları doğa, şehirde şehirle doğanın uyumu ve özellikle insanların bu konuda bilinçlendirilmesiyle ilgili hususların da okullarda mutlaka bir eğitime dönüşmesi ve müfredata konulmasının toplumsal bilinç açısından da önemli olduğunu belirtmek isteriz. Bu yönüyle şu anda Meclis’te görüşme çabası içerisinde ve zorlama bir girişimin doğru olmayacağını tekrar ifade etmek isterim.” (ANKA)